Doğa ve Balık birlikteliğinde insanın yaşadığı Mutasyon

Balık denildiğinde ilk akla gelen coğrafyalarda yaşadığımız için olsa gerek ki, ne denli sıkıtı sorun ve eşdeğer problemlerle karşı karşıya da olsak bir defa oltanızı su ile buluşturmuşsanız eğer ve amatör avcılık bu buluşma ile ruhunuza işlemişse artık bu tutkudan vazgeçemez olursunuz.
“Birazda kendine vakit ayır” diyen benliğimizin bize seslenişine aldırış etmezcesine süre gelen hayatımızda bir yerlerden bir yerlere sürükleniyoruz. Bazen isteyerek bazen istemeden zoraki.

“Yorgun zamanların sonrasında Bir tatili hak ettik ha ne dersin” diyen bir ses ile irkiliyorum sabahın erken saatlerinde.
eeee evet  diyorum bilinçsizce ve kafamı kaldırdığımda bakıyorum karşımda Muzaffer ağabey.

“Önümüzdeki hafta sonu ailecek yedigöllere gidiyorum 2-3 gün dinleneceğim bu yorgunluğun üzerine iyi gider, geleceksen hemen yerini ayırt sende” diyor ve gözden kayboluyor.

Masamda duran kahveden bir yudum alıp acaba halüsinasyon mu gördüm ki diyerek bi irkiliyorum. Ardından hastanın doktor ayağına gelirmiş düşüncesiyle kadim dostum Murat’ı arıyorum telefonla ve durumu anlatıp varmısın diyorum. Olumlu cevap sonrasında bakıyorum ki elimde bir kağıt ve başlığında “Milli Parklar…” yazıyor. O an bunun hayal olmadığını daha iyi anlıyorum.

Zaman hızla ilerliyor ve birde bakıyorum ki önümde market arabası markette alışveriş yapıyorum. Hamen sol yanıma bakıyorum ki ne göreyim yanımdaki her zaman alışverişi beraber yaptığımız eşim değil Murat. Anlıyorum ki planlanan gün gelmiş ve yola çıkmak için hazırlık yapıyoruz.. içimde tarifsiz bir sevinç, mutluluk ve heyecan beliriyor.
Gerçekten bu heyecanı yaşamayalı çok uzun zaman olmuştu derken kendimizi Bir dağ evinde şömineyi yakmakla uğraşır halde buluyorum.
Eşyaları yerleştirip, çocuklarında üşümemesi için şömineyi yakar yakmaz kendimizi gecenin karanlığında ormanın sessizliğinde bululuyoruz muratla beraber. O an birbirimize bakarak diyoruzki “Burası büyülü bir orman ve iyi kötü insanın zihnini kurcalayan hiç kimseyi içeriye almıyor” Evet benliğimizdeki saplantılardan arınmış gerçek benliğimizi bulmuştuk.
Biraz yemek, sohbet ve muhabbetin sonrasında Muzaffer ağabeyin arabasının sesini duyduğumuzda heyecan bir kat daha artmıştı. Muzaffer ağabeyinde katılımı ile biraz daha muhabbetle gün doğumunu bekliyoruz. Gün doğumunun yaklaşmasıyla beraber ev ahalisi tatlı uyku halindeyken başlıyoruz köşe bucak büyük gölü yoklamaya. Kendimce diyorum derin gölü bu halde gördükten sonra zor balık alırız diye ve saatler geçtikçe haklı olduğum çıkıyor ortaya. Her yer sanki bayram yeri gibi ışıl ışıl parlıyor.. Murat’a sen buralardamısın ben biraz göl etrafında turlayacağım diyerek onu iskelede bırakıyor ve yedigöllerin dehlizlerinde 5 saat sürecek yalnız yolculuğa doğru akıyorum. Elimde oltam ve doğayla iç içe. Başka ne isteyebilirki ruhum.
Kıyı, köşe, derin, sığ derken her yanı yokluyorum ve bu sırada yine yedigöllerin yaşamıma ne kadfar huzur verdiğini, neden burada olduğumu düşünüp başlıyorum benliğimle derin ama bir o kadarda koyu bir muhabbete.

Uzun yollara gitmek istedi yüreğim yine bu aralar ama en uzunu Yedigöller oldu. Hayallerle yaşamak, arzu etmekte yetmiyor dokunmadıkça, görmedikçe, koklamadıkça, hissetmedikçe…
Gitmediğim yerlere gitmek istiyorum birçok zaman.
Patikadan bir dağ yolunda yürümek, buz gibi akan dere suyuyla ıslatmak yüzümü, yani doğayı kucaklamak…

Hayat gerçekten kısa ve yapılacak en önemli iş mutlulukların peşine düşmek olmalıdır. 
Biran düşünüyorum bu mutluluğu nasıl yakalarım dercesine ve o an elime kırmızı benekliler geliyor. Hayatta beni mutlu eden kaynakları düşünüyorum. Eşim ve ailem geliyor en başta, sonra sevdiklerim ve yine balıklar.

İnsanın aklına bazı şeyler düşmeye dursun. Aklına birkez bir şeyler düştümü, yarını beklemeden bütün gücünle gereğini yerine getirmek için çabalıyorsun. Galiba bu insanın doğasında olmalı.

Her türden sürprize açık tutacaksın kendini ve elindeki ile yetinme felsefesini kaldırıp atacaksın hayatın çöplüğüne.

Bir gülüş ,bir tebessüm, bir heyecan istiyorsan eğer ve bunun içinde kararlı olduğunun farkında isen, düşeceksin yollara düşünmeden. Dostlarla geçireceğin zamanları arttıracaksın. Ama gerçekten kendine dost bildiğin insanlarla. Boş muhabbetlere aldanmayacaksın.

Boşlukta sallanan bir insan olmayacaksın. Her anın dolu her anın anlamlı olmalı. Seni büyülemeyen, sevmediğin işlerden, ilişkilerden ve kişilerden uzak  duracaksın.
Hayata at gözlükleriyle değil, çok geniş bir perspektiften bakacak ve çok yönlü bir insan haline getireceksin kendini.

Korkuların yönlendirmeyecek seni. Korkularından ölesiye korkarak mahkum etmeyeceksin kendini bir kötüye. İyi bir gözlemci olacaksın ve anlayacaksın hayatın dinamiklerini.
Yarın ölecekmiş gibi düşünerek her şeyini kaybetmiş gibi cesur olacaksın. Kendini çok iyi tanıyacak ve gücünün yeteneklerinin sınırlarını bileceksin.

Gereğinden çok acıyı almayacaksın omuzlarına. Sırtlayacağın her yükün ancak taşıyabileceğin kadar olmasına özen göstereceksin.

Her türden maskeyi reddedecek, kendini olduğu gibi ortaya koyacaksın. İlişkilerinde ve giderken kişisel tarihinin sayfalarında, ihanete dair tek bir satırın bile yer almamasına dikkat edeceksin.
İnsan gibi yaşayacak   ve zamanı geldiğinde insan gibi teslim edeceksin ruhunu.

Size de olur mu bilmem, hani bazen duygularınızın yok olduğunu düşünürsünüz, ağlayamazsınız, gülemezsiniz, üzülemezsiniz, kahkahalarla gülemezsiniz, sevinç yoktur hiç…
Robot gibi sizden bekleneni yapıp öyle yaşarsınız. Aslında bu rölantiye almak gibidir yaşamınızı. Ben sevmiyorum bunu hissetmeyi işte, ama son günlerde aynen bu dediğim gibiydim.
Taaki buraya gelene kadar
diyor ve tatlı rüyadan Muratın sesi ile uyanıyorum..
“Nerelerdeydin abi kaç satir seni arıyorum” dediğinde cevap olarak “balık avlıyordum” diyorum elimdeki gökkuşaklarıyla kefalleri göstererek. Ama aslında avladığım kendi benliğimdi ve bu durum beni daha çok mutlu ediyordu.

Bongolowa döndüğümde yüzümdeki mutluluğu eşim “Seni hep böyle mutlu görmek istiyorum” diyerek anlatıyordu.  Muratın “bu gökalaların yanındaki kırmızı beneği ne ara boyadın? bu sahte” diyerek başlayan espiri dolu kahvaltı sofrası, soframızın 2 gülü Ömer ve Eslemnur’un (Murat’ın saadet kaynakları) varlığıyla daha da bir neşeleniyor ardından turistik bir geziye çıkıyoruz.
Akşamına 4 ailenin (4.aile muzaffer ağabeyin misafirleri) bir araya gelerek yaptığı muhabbet ise ortamın rengini aşikare belli ediyordu.

Güzel geçen bir tatil ve avdan ötürü Kadim dostum Murata, Çok değerli ağabeyim Muzaffer ağabeye ve ortamımızı renklendirdikleri için ailelerimize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.


27.10.2022-Ömer Fatin YERLİKAYA


Yorum bırakın

Scroll to Top